22 Ocak 2014 Çarşamba

ZAMAN SANA KIRMIZI IŞIK HİÇ YANMAZ MI?

 

 
 
Siz de zamanın nasıl geçtiğini anlayamayanlardan mısınız? Daha pazartesi sendromunun acı tadını çıkarırken tatlı Cuma’nın geldiğini, hafta sonu tam nefes alabileceğinizi düşündüğünüzde pazartesinin tekrar aniden beklenmeyen misafir gibi karşınıza çıktığını, aylık faturaların ise aylık değil günlük olarak posta kutunuza bırakıldığını düşünüp size şaka yapıldığını hissedenler misiniz? Dali'nin Melting Clock eserindeki gibi zaman akıyor gibi geliyor mu ?
Günlerin yoğunluğu birçok detayı da içinde barındırarak dibine çöküyor sanki günün. Siz günü nasıl geçiyorsunuz bilmiyorum ama başlayan her şey gibi gün de bitiyor ve güneş batıyor. Telefonlar, toplantılar, işler, güçler derken günü sanki bir savaştan çıkmış ama galip mi yoksa mağlup mu olduğumuzu bilmeden bitiriyoruz. Şu an 33 yaşındayım ve geriye baktığımda birçok şey biriktirmiş olmama rağmen, zamanın nasıl geçtiği hakkında herhangi bir fikrim hala yok. Özellikle yaşım küçükken büyümek için zamanın çabuk geçmesini isterdim. Hep büyük olmanın avantajlı olduğunu düşünürdüm çünkü ne zaman bir şey istesem veya özenmiş olsam "büyüyünce" cevabını alırdım. Doğal olarak büyümenin her şeyi yapabilme gücü olduğuna inandım. Büyük olmak her çocuk gibi benim de hayalimdi. Fakat zaman aksine o yaşlarda nedense hız konusunda şimdikinden farklıydı, cimriydi. Hayat sahnesini ağır çekim izliyor gibiydim ...
Bugün ise ben ve benim gibi yaşıtlarımın telefonlar, toplantılar, sürekli bir yere yetişme çabaları içinde günleri tükettiğine şahit oluyorum, nefes alırken bile acelemiz var. Özellikle büyük şehir içinde birçok rolü yerine getirmeye çalışıyoruz ve bu yüzden sürekli kendimizi değiştirerek her şeyi kısa bir zamana sıkıştırmak zorunda hissediyoruz. Bazen gün o kadar yoğun geçiyor ki telefonlar, elektronik postalar, detaylar… Sonra geriye bir bakıyoruz bize geçerken yüzyıl gibi gelen zamanlar için “günlerden bir gün” ifadesini kullanıyoruz. "Günlerden bir gün" diye başlayan her cümlenin satır aralarında yaşanmışlıkları ve bir çok duyguyu sakladığını unutuyoruz ...
Son zamanlarda taşınma arifesinde evdeki eski fotoğrafları karıştırırken de fark ettim, günlerden bir gün diye anlattığım birçok günde neler yaşadığımı, o an neler ile mücadele edip geriye hangi kırıntıları bıraktığımı hatırladım. Üniversite zamanında her sınav ile mücadele halinde olduğumu, iş görüşmelerinin bitmez streslerini, İstanbul'da ayakta kalma zorluklarını... Ama şimdi o sıkıntılar ile yüzleştiğimi bilsemde, aklıma gelse de veya arkadaşlarım ile konuşup neler yaşadığımıza şaşırsak ta geçmişi anlatan her cümlenin başında farkında olmadan“günlerden bir gün” diyorum. Yaşanan ve bitenlerin ardından ...
Hayat o kadar hızlı ilerliyor ki. Bazen sıkıntıları veya zorlukları yaşarken içinde olduğumuz zamanı bir yüzyıl gibi ağır hissediyoruz veya mutluluklarımızı bir sabun köpüğü gibi hafif. Duygularımıza bile biz engel olsakta nasıl yön vereceğimize zamanın kendisi karar veriyor. Susan Sontag'ın bir sözünde geçer; zaman her şey bir anda olmasın, mekan ise hepsi bizim başımıza gelmesin diye var.

Zamanın tadını çıkaranlara şerefe ...!
 
 
 
 
 
 
.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder